NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ عَمْروِ
بْنِ السَّرْحِ
أَخْبَرَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
حَدَّثَنِي
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ زِيَادٍ
عَنْ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ رَافِعٍ
التَّنُوخِيِّ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ عَمْرِو
بْنِ
الْعَاصِ
أَنَّ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ قَالَ
الْعِلْمُ
ثَلَاثَةٌ
وَمَا سِوَى
ذَلِكَ
فَهُوَ فَضْلٌ
آيَةٌ
مُحْكَمَةٌ
أَوْ سُنَّةٌ
قَائِمَةٌ
أَوْ
فَرِيضَةٌ
عَادِلَةٌ
Abdullah b. Amr b.
el-As'dan demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.):
(Dini) İlim(lerin aslı)
üçtür: Bunların dışındaki ilim(ler) fazladandır). Muhkem âyet(ler) sabit sünnet
(miras taksiminde) adaletli fariza (ilmi) buyurmuştur.
İzah:
İbn Mâce, mukaddime
Metinde geçen ilm
kelimesinin başında bulunan el takısı Ahd-i zihnî için olduğundan söz konusu
ilmin herhangi bir ilim olmayıp belirli bir ilim olduğuna delâlet eder. Bu
bakımdan ulema buradaki ilimden maksadın dinî ilimler olduğunu söylemişlerdir.
Muhkem âyetlerden
maksat: Konulduğu manaya başkahiçbir ihtimal bulunmadan- açıkça delalet eden ve
nesihe ihtimali olmayan âyet-i kerimelerdir.
Adaletli fariza:
Tabirinin de burada iki manaya ihtimali vardır:
1. Miras taksiminde
kitap ve sünnetin açıkça belirlediği adaletli paylar.
2. Kitap ve sünnetten
ictihad yoluyla çıkartılan paylar. İcma ve kıyas ile belirlenen paylar
demektir. Bu hükümler Kur'ân âyetleriyle hadis-i şeriflerden çıkartıldığı için
esas ve netice itibariyle Kur'ân-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde açıkça
belirtilen paylar gibi muteberdirler. İşte bu paylar kendilerine itibar
edilmesi cihetiyle Kitap ve Sünnetle sabit olan paylara denk olduklarından bu
hadis-i şerifte kendilerinden fariza-i âdile = denk pay diye bahsedilmiştir.
Hattâbî'nin açıklamasına
göre; ashab-ı kiram, miras konusunda kitap ve sünnetin açıklık getirmediği
mevzularda ihtilafa düştükleri zaman Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde
getirilen açık hükümlere ve İslamın genel mevzuatına uygun yeni çözüm yolları
bulmuşlardır.
İkrime'den rivayet
olunduğuna göre, İbn Abbas anne ve babasıyla kocasını bırakarak ölen bir
kadının mirasının nasıl taksim edileceğini sormak üzere Zeyd b. Sabit'e birini
gönderdi de Zeyd kocaya tüm mirasın yansının verilmesi gerektiğini, kalan malın
da üçte birisinin anneye üçte ikisinin de babaya verileceğini söyledi.
İbn Abbas O'na:
"Bu.hükmü Allah'ın kitabında mı buldun, yoksa kendi içtihadınla mı
verdin?" deyince: "Kendi içtihadımla verdim, anneyi babaya tercih
edemeyeceğim için babaya kalan malın üçte ikisini, anneye de üçte birini
verdim" cevabını verdi. Gerçekten Zeyd burada "Eğer (ölenin) çocuğu
yok da ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer."[Nisa 11]
âyeti kerimesine kıyas yapmış kocaya hakkı olan malın yarısını verdikten sonra
kalan malı Kur'ân-ı Kerim'de açıkça zikredildiği şekilde anneye vermiş, babanın
Kur'ân-ı Kerim'de açıklanmayan hissesinin de üçte iki olduğuna hükmetmiştir.
Daha sonra gelen ilim adamlarının hepsi Kur'ân-ı Kerim'in ve hadis-i şerifin
ruhuna uygun buldukları için Hz. Zeyd'in bu içtihadına sarılmışlardır.